Sosyalleşen Mekânlar
Mekân kavramı, gündelik yaşam ve kültürün tam ortasında yer almaktadır. Mekânlar, yalnızca işlevsel bakımdan değil, taşıdıkları simgesel ve imgesel kodlar ile de yaşamımızda büyük rol oynamaktadırlar. Postmodernizm ile beraber mekânların önemi ve temsiliyet dereceleri büyük oranda artmış, yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş ve bazıları ise birer sembol halini almıştır.
Parklar, kahvehaneler, kafeler, restoranlar, pastaneler, eğlence yerleri vb. gibi gündelik yaşamı içeren mekânlar, birçok insanın buluşma, karşılaşma, vakit geçirme adresi konumundadır ve sosyalleşme sürecinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Farklı zümre ve kültür seviyesinden insanların bir şeyler içmek ve sohbet etmek amacıyla gittiği birçok mekân, kısa zamanda toplumun sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan bir konuma gelmiştir. Aynı zamanda birçok sivil deneyimin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Gündelik yaşamın konuşulduğu, sosyalleşme ve bireyleşme süreçlerinin deneyimlendiği bu mekânlar insanları biçimlendirirken insanlar da bu mekânları biçimlendirmektedir. Örneğin yazar ve filozof kişilikler olan Sartre ve Beauvoir, 1938’de sanatçıların buluştuğu Montparnasse’ı kendilerine mekân seçmişlerdir. Yazılarını bugün Paris’in en ünlü kafelerinden biri olan Cafe de Flore ve Deux Magots’da yazmaya başlamışlardır.
Toplumsal süreçlerimize katkı eden birçok olay gündelik yaşamın geçtiği mekânlarda şekillenmiştir. Bazen belirli bir ilgi alanı, belirli bir kitle gerektirdiği gibi bazen ortak bir sohbet zemini ve söylem biçimi sağlamıştır. Örneğin filozof, ekonomist ve devrimci kişilikler olan Karl Marx ve Frederick Engels, Londra’nın Soho semtinde bulunan Red Lion Pub’da seminerler vermiş, tartışmalar yapmıştır. Toplumsal süreçler belli bir mekânda oluştuğu için o mekândan etkilenmekte ve gelişen sosyo-mekânsal süreç ile mekân yeniden üretilmekte, yeni bir aidiyet ve kimlik kazanmaktadır.
İçinde bulunduğumuz bilgi çağı ile beraber, mekânların geçirdiği/yaşadığı süreçler ve kazandıkları kimlikler değişime uğramaktadır. Hayatımıza giren sosyal ağlar, bireylerin ilişkilerini, iletişimlerini, yaşam biçimlerini, çevreyle olan etkileşimlerini ve sosyalleşme süreçlerini derinden etkilemektedir. Sosyal ağlar zaman ve mekândan bağımsız olarak iletişim kurma, bir araya gelme imkanı sunmakta ve gerçek anlamda yüz yüze görüşme ihtiyacının önüne geçerek bir araya gelmeye duyulan gereksinimin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sosyalleşme mekânları, zaman içerisinde dönüşüme uğramakta ve mekânların temsiliyeti ile taşıdıkları simgesel kodlar değişmektedir.
Bireylerin sosyal ağlardaki paylaşımları, içinde yaşadıkları toplumun kültürel kodlarını yansıtmaktadır. Sosyal ağlar üzerindeki bütün içerikler kullanıcılar (bireyler) tarafından oluşturulmakta, “katılım ve süreklilik” yani “sosyal olma” ve “sosyal kalma” büyük derecede önem taşımaktadır. Sosyal olduğunu ve sosyal kaldığını bildirmek isteyen birçok birey bulundukları mekânlarda “check in” (yer bildirimi) yaparak konumlarını ve durumlarını sosyal çevreleri ile paylaşmaktadır. Bu sayede bireylerin mekânlara ait sembol ve kimlikleri kullanarak sosyal ağlar üzerinde ilişkilerini güçlendirebileceği ve sosyalleşebileceği yeni ortamlara girmesine olanak sağlamaktadır. Aynı zamanda birey, mekân ile beraber yeni bir kimlik kazanmaktadır.
Sosyal ağlarda bireyler, “check in” yapmanın dışında; mekânlar hakkında kamuya açık yorumlar yapabilmektedir. Bununla beraber bireyler, aldıkları hizmet ve çevresel faktörlere kadar birçok şeyi fotoğraflayabilmektedir. Tüm bu iletişim ve etkileşim ile beraber mekânlar yeniden üretilmekte, yeni bir aidiyet ve kimlik kazanmaktadır. Hatta öyle ki sosyal ağlar öncesinde hiçbir önemi olmayan veya bilinmeyen birçok kamusal veya özel mekân bilinir olmuş, yapılan paylaşımlar ile birlikte yeniden biçimlenmiş ve zaman içerisinde dönüşüme uğramıştır.
Sosyal ağların kendine has yapısı nedeniyle; içerik, takipçi sayısı, beğenilme oranı/sayısı, yapılan paylaşımların başkaları tarafından da paylaşılabilmesi vb. gibi durumlar kullanıcılar arasında rekabet yaratmaktadır. Bu nedenle bireyler, bu rekabet ortamında sosyal olabilme ve sosyal kalabilme adına hiçbir zaman bulunmadıkları mekânları paylaşımlarına dahil edebilmektedir. Bu da sosyal ağlar üzerinde mekânlarda bulunma/görünme gibi durumların her zaman reel bir duruma karşılık gelmemesine neden olmaktadır.
Sonuç itibariyle mekânlar, bireyler ile beraber yaşamaktadır. Mekânlar, bireyler ile bir aidiyet ve kimlik kazanmaktadır. Aynı zamanda toplumsal yapı ve bireysel bilinç, mekân ve biçiminin şekillenmesine büyük oranda etki etmektedir. Bu da mekânların sosyalleşme ve bireyleşme süreçlerinin deneyimlendiği alanlar olmasını sağlamaktadır. Sosyal ağlar ile beraber internet üzerinde de sosyalleşen bireyler, mekânları da beraberinde sosyalleştirmekte ve zaman içerisinde mekânların dönüşümüne katkı sağlamaktadır. Bireyler ve mekânlar arasında yeni ve sürekli bir enformasyon akışı olmaktadır. Bu da gündelik hayatın teatral tarzda mekânlar üzerinden yeniden kurulmasına imkan sağlamaktadır. Kuşkusuz bu süreçte, sosyal ağların kullanım amaçları bireyler ve mekânlar üzerinde daha da belirleyici olacaktır.
* Bu makale Katı Dergi Mayıs 2016 sayısında yayınlanmıştır.
HENÜZ YORUM YAPILMAMIŞ